İklim krizi ile “çevreci konut” arayışı başladı

Yazıyı paylaş:

Her gün haberlerde çeşitli yansımalarıyla karşımıza çıkmakla kalmıyor, günlük hayatımızda da etkilerini bazen birebir yaşıyor bazen de yakından tanıklık ediyoruz. Tuz Gölü kuruyor, farklı bölgelerimizde yaşanan orman yangınları ve seller, denizlerimizin önemli sorunlarından biri olarak karşımıza çıkan müsilajlar hep bu gerçeğin bir parçası.

Evet, konumuz “iklim değişikliği”.

Küresel boyutlarda yaşanan iklim değişikliği gezegenimizi tehdit ediyor. İklim krizinin bir numaralı etkeni olan sera gazının neredeyse yarısını sadece iki ülke, Çin ve ABD üretiyor. Bu iki ülkeyi AB, Hindistan, Rusya ve Japonya izliyor.

Sektörler özelinde bakıldığında ise akaryakıt, tarım ve moda ilk sıralarda olsa da, bu üçlüyü besin tedarik zincirleri, ulaşım, inşaat ve teknoloji sektörleri takip ediyor. Yani, bu sektörler en fazla karbon ve su ayak izine sahip olanlar. Bu veriler sadece şirketler değil, bireyler için de son derece önemli. Çünkü, bugün ve gelecek tercihlerimizi etkiliyor.

İklim krizi konut alma tercihlerini değiştiriyor

Artık ev arayanların kriterleri “iklim krizi”ne göre değişmeye başlıyor. Konut sahibi olacakların karbon ayak izi sorgulaması yapması sizi şaşırtmasın.

Güneş enerji paneli bulunan, yeşil bina sertifikalı binada yer alan, doğayla iç içe olma fırsatı sunan, yağmur suyunu depolayarak israfa yol açmayan, atık suları geri dönüştüren, yalıtımlı, havası temiz bölgelerde konumlanan konutlar talep edilmeye başlanıyor.

Üstelik bu özelliklere sahip konutlar çevreye katkı sağlamakla kalmıyor, içinde barınan insanlara da daha tasarruflu bir yaşam sunuyor. Bugün bir evin masraf kalemlerinin başında ısıtma-soğutma, elektrik ve su giderleri geldiği düşünülürse, bu yöndeki talebin hızla artış göstereceğini tahmin etmek yanlış olmaz.

Emlak portföylerinde yeni eğilim: Çevreci konutlar

Bu tablo inşaat sektörünü harekete geçirdi bile. Haliyle, gayrimenkul danışmanlarının da portföylerini daha çevreci konutlara yönlendirmesi kaçınılmaz olacak.

Diğer yandan konut ihtiyacının dünya genelinde daha da artış göstereceği tahminlerinde, güney bölgelerinde ısınan sıcaklıklar nedeniyle göç dalgalarının kuzeye doğru başlayacağı ihtimalinden yola çıkılıyor.

Türkiye de coğrafi olarak hem afetlere hem de göç hareketlerine açık bir ülke konumunda.

Geleceğin binaları

Araştırmalar konut ve bina üretiminde kullanılan malzemelerin, toplam karbon salınımının yüzde 40’ını oluşturduğunu gösteriyor.

Ülke ekonomilerine her yıl milyarlarca dolar zarar veren betona alternatif arayışı sürüyor. Betonun kısa ömürlü olması, karbon salınımına yol açması ve geri dönüştürülemiyor olması gibi nedenlerle ciddi zararlarının bulunduğunu belirten sektör temsilcileri, alternatif ürünlere yönelmek gerektiğini ve bu konudaki arayışların başladığını bildiriyor. Örneğin, beton yerine çelik evlere doğru bir yönelim söz konusu.

İklim değişikliğine uyumlu gayrimenkullerin değeri artacak

İklim değişikliğinin gayrimenkul sektöründe yarattığı etkilere ilişkin bir analiz gerçekleştiren TSKB Gayrimenkul
Değerleme de, yeşil binalara ve bu binaların sayılarının artırılması gerektiğine dikkat çekiyor.

Hükümet, müteahhit, mal sahibi ve kullanıcıların bir araya gelerek iklim değişikliğinin gayrimenkul sektörü üzerindeki olumsuz etkilerine bütüncül yaklaşımla çözümler üretmeleri gerektiği belirtilen çalışmada şu öngörüler yer alıyor:

“Riskli bölgelerde bulunan bazı gayrimenkullerin satılamaz hale geldiğini, sigorta primlerinin ödenemeyecek ölçüde yükseldiğini ve bu nedenle değerlerinin azaldığını görmek kaçınılmazdır. Hatta bu gayrimenkuller terk edilebilir ve kentte çöküntü alanları oluşabilir. Ayrıca değişen hava olayları nedeni ile yangın ve sel gibi afetlerden etkilenerek zarar görmüş yapıların bakım, onarım ve yeniden inşa maliyetlerinin büyük ölçüde artması ekonomik kayıplara neden olabilmektedir. İklim değişikliğine uyumlu hale getirilmek için bakım ve onarım gören gayrimenkul maliyetlerinin, kira kontratı süresi boyunca kullanım maliyeti olarak kiracıya yansıtılabileceği modeller tartışılmaktadır. Gayrimenkullerdeki bu uyumlaştırma sürecinin binalarda değer artışı sağlayacağı düşünülmektedir.”

Yeşil binaların Türkiye’deki adresleri

Gayrimenkul sektörünün, enerji tüketimini sınırlamak ve iklimle ilgili şiddetli hava koşullarına direnmek için yeni yöntemler ve malzemeler geliştirdiği belirtilen çalışmaya imza atan TSKB Gayrimenkul Değerleme, yeşil bina sayısında 2017’den beri dünyada ilk 10 ülke arasına giren ve 2019 yılında altıncı sıraya yükselen Türkiye’nin, bugün Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada bulunduğunu belirtiyor.

Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) kayıtlarına göre; Türkiye’de toplam 518 adet sertifikalı proje bulunurken, bunlardan 425’i LEED, 70’i BREEAM ve ikisi B.E.S.T sertifikalarına sahip.

 

4 şehir öne çıkıyor

Yeşil bina uygulamaları ülkemizde ağırlıklı olarak İstanbul ve çeperinde gelişim gösterirken, Türkiye genelinde yeşil bina sertifikasına sahip projeler incelendiğinde son yıllarda sırasıyla Kocaeli, Ankara ve İzmir illerindeki uygulamaların arttığı görülüyor. Özellikle Kocaeli yeşil bina uygulamaları açısından potansiyeli yüksek bir bölge olarak değerlendiriliyor


Türkiye’nin yeşil binaları hakkında 5 iyi bilgi

Yeşil bina; yapının planlanmadan inşaat aşamasına kadarki kaynaklarını çevre ile topluma duyarlı ve verimli bir şekilde kullanmasıdır. Yeşil bina, bilindiğinin aksine sadece peyzaj ya da enerji verimliliğini kapsamıyor. Bir projenin yeşil bina olarak görülmesi için dünyada kabul gören doğa dostu bir sertifikaya sahip olması gerekiyor.

Türkiye, yeşil bina sayısında 2017’den beri dünyada ilk 10 ülke arasına giriyor. 2019 yılında 6. sıraya yükselen ve bu alanda çıkışını sürdüren Türkiye, bugün Avrupa ülkeleri arasında 1. sırada bulunuyor.

1) Türkiye’deki 518 adet yeşil bina sertifikalı proje var. Bunların 425’i LEED, 70’i BREEAM ve ikisi B.E.S.T sertifikası sahibi.

2) Yeşil bina sertifikalı uygulamaların ağırlıkta olduğu İstanbul ilk sırada. Türkiye genelinde yeşil bina sertifikasına sahip projeler incelendiğinde son yıllarda sırasıyla Kocaeli, Ankara ve İzmir illerindeki uygulamalarda artış var.

3) Yeşil bina uygulamaları standart bina uygulamalarına göre yüzde 7-15 oranında daha yüksek maliyetli. Ancak fayda-maliyet veya yaşam döngüsü-maliyet hesabı yapıldığında, bu ön maliyet farkının kısa sürede geri döndüğü bir gerçek.

4) Yeşil binalar suyu yaklaşık yüzde 40 daha az tüketiyor.

5) Yeşil binalar enerjiyi yüzde 25-50 arası oranda daha az tüketiyor.

 


BENZER YAZILAR